Yönetim Üzerine Felsefe
İyi bir dümenci, gemiyi gerçekten de ustaca yönetebilmek için, yıllara, mevsimlere, gökyüzüne, yıldızlara, rüzgârlara ve işiyle ilgili her şeye özel bir ilgi göstermek zorundadır.
Bu metinde Platon’un “kubernân” (to steer) olarak kullandığı kelime “gemiyi yönetmek” olarak çevrilmiştir. 13. yüzyılda ise Platon’un kullandığı bu mecazdan yola çıkılarak “devlet bölgelerinin yönetilmesi” anlamında “governance” kelimesi türetilmiş. Bu eserde gemi metaforu üzerinden devlet yönetimi anlatıldığı için, bir anlam genişlemesi yaratılmış diyebiliriz. Çünkü Platon’un kastı, tek başına “dümeni kontrol edip gemiye yön vermek” değil; mürettebatın koordine edilmesi, işlerin denetlenmesi, hedefin kararlaştırılması gibi konuları içeren kapsamlı bir eylemdir.
Aklınıza yatmadıysa, bu konuyu benzer bir metaforla tekrar tartışalım. İyi bir ürün yöneticisi oldunuz. Pandemi sonrası hibrit modele geçen şirketten aldığınız maaş; akmasa da damlıyor. Halkbank’tan 36 ay vade, %1,99 faizle kredi çektiniz ve bir araba aldınız. Sabah 7.30’da uyandınız, hazırlandınız ve ofise gidiyorsunuz. Ofise giderken arabayı yönetiyor musunuz yoksa yönlendiriyor musunuz? Sanırım aynı fikirdeyiz, buna pek yönetmek denemez.
Yani aslında “bir sistemi belirli bir doğrultuda hareket ettiriyor olmak” (direct, steer) yönetiyor olmanın önemli bir parçası olsa da tek başına “yönetmek” anlamına gelmiyor. Bizim ”yönetmek” fiilinden anladığımız şey daha çok; “belirli bir çıktı (sonuç) elde etmek için (başka birine) icra ettirmek” veya “belirli prosedürlere uyarak icra etmek” gibi görünüyor.
Bu iki tanımın tüm “yönetim” kullanımlarını kapsadığından emin olmak için örnekler üzerinden irdeleyelim. Kurum (şirket, devlet vs) yönetimi (company management), insan yönetimi (people management), film yönetimi (direct a film), fon yönetimi (fund management), süreç yönetimi (process management), sistem yönetimi (system management), bilgi yönetimi (information management), pazarlama yönetimi (marketing management) aklıma ilk gelen örnekler.
Bu yazının amacının “film yönetmek” kapsamında kullanılan “direct” fiilini tartışmak olmadığı aşikar. Bu yüzden, bu meseleyi Nuri Bilge Ceylan’a bırakıyorum. Şirket yönetimi ve insan yönetimi; “belirli bir çıktı (sonuç) elde etmek için (başka birine) icra ettirmek” tanımına uyuyor. Geriye kalanların tamamı ise “belirli prosedürlere uyarak icra etmek” tanımına uygun görünüyor.
Ancak, özünde birbirinden çok farklı bu iki tanımı da “yönetmek” olarak adlandırmak içinize sinmemiş olabilir. Türk coğrafyasının yönetmek ve yönetilmek konusundaki tercihleri, zaten bu meseleye pek kafa yormayan bir millet olduğumuzu da göstermiyor değil. Bu yüzden İngilizce kaynaklarda bir farklılık var mı diye irdeleyelim. Bunun için de, devri daim olsun, Mustafa Koç’tan biraz destek alalım.
Bildiğiniz gibi kurumsallaşmış bir yapıda; şirketlerin Yönetim Kurulu ve Genel Müdürü bulunur. 1980’lerde Amerika’daki bazı şirketlerde yaşanan talihsiz olaylar; icraati (execution) yöneten kişilerin yönetim kurulunda bulunmasının sakıncalarını ortaya çıkarıyor. Bu durum icraatin denetlenebilirliğini kısıtlıyor ve şirket sahiplerinin zarara uğramasına yol açıyor. Bu nedenle yönetimle ilgili görevler paylaşılıyor. “Belirli bir çıktı (sonuç) elde etmek için icra ettirmek” yönetim kuruluna; “icranın sağlanması” ise genel müdüre sahiplendiriliyor. Bu ayrımı keskinleştirmek için de yönetimin kurulunun yaptığı işe “governance”, yöneticilerin yaptığı işe “management” adı veriliyor. CEO ise bu ikisi arasında bir köprü oluşturuyor.
Boards govern, managers manage, and the CEO is the bridge between the two.
Ancak yukarıdaki örneklere biraz kafa yorduğumuzda “belirli prosedürlere uyarak icra etmek” eylemi için “management” kelimesini kullanırken, “management” eylemini gerçekleştirenlerin yöneticilerinin yaptığı işe de “management” demek ortalığı biraz karıştırıyor. Bu yüzden başkaca kaynaklarda CEO’ya ve diğer yöneticilere kalan işler “administration” olarak adlandırmış. Elimizdeki bilgileri biraz yorumlayalım ve bir şirkette yönetime dair olan aktivitelerin nasıl adlandırılabileceğini sınıflandıralım.
- Şirkete bir amaç vermek (yönetim kurulu — governance)
- Üretim faktörlerini belirlemek (CEO ve bağlı yöneticiler — administration)
- Organizasyonu belirlemek (CEO ve bağlı yöneticiler — administration)
- Süreçleri ve sorumluları belirlemek (CEO ve bağlı yöneticiler — administration)
- Stratejiyi belirlemek (CEO ve bağlı yöneticiler — administration)
- Belirli prosedürlere uyarak icra etmek (çalışanlar — yerine göre management, yerine göre sadece execution)
“Governance” kelimesinin bu şekilde anlamlandırılmasının çok yakın bir tarihe dayandığını görmüştük. “Administration” ve “management” kelimelerinin ezelden beri kullanımları yukarıda tariflendiği şekilde miymiş bir bakalım. Management kelimesi Latince “manus+agere” (hand+to act) kökeninden geliyor. 15. yüzyılda İtalyanca’ya “maneggiare” olarak at sürmek anlamında geçmiş. Yani aslında burada da “to steer” kelimesinde olduğu gibi bir anlam genişlemesi var. Administration kelimesi ise Latince “ad+ministrare” (to+serve) kökeninden geliyor. Bu durumda “hizmet etmek” manasına geliyor diyebiliriz. Yani “governance” “administration” “management” ayrımının geçmişten günümüze herkesçe kabul gören bir tanımı yok gibi görünüyor. Yine de etimolojik bu çalışma “biz bu millete efendi değil, hizmetkaar olmaya geldik” yaklaşımının temellerinin 13. yüzyılda kullanılan “administration” kelimesine dayandığını görmüş olduk diyebiliriz. Ya da diyemeyiz.
Kısacası, İngilizcede biraz zorlayarak da olsa, dar anlamdaki farklı “yönetme” eylemleri için farklı kelimeler kullanılıyor. Bu kullanımlar, kurumsallaşan bir şirkette sorumlulukların belirtilmesi için faydalı olabilir. Ancak bu durumda şöyle bir problem karşımıza çıkıyor. Üç kişinin çalıştığı bir startup’ta yukarıda listelediğimiz altı maddedeki sorumluluklar yönetim kurulu, üst yönetim ve çalışanlar arasında dağıtılmıyor. Amaç belirleme, süreç, organizasyon, icra vs. herkesin, hep birlikte yaptığı işler. Yani herkes aynı anda “govern” “administer” ve “manage” eylemini gerçekleştiriyor. Bu durumda böyle bir ayrıma bir startup için gerek yok diyebiliriz. Bu eylemlerin tamamına “manage” deyip geçebiliriz.
Bu mesele bizi Frederick Taylor’dan günümüze mutabık kalınamamış bir tartışmanın içine itiyor. Geniş manada bir “yönetim” tarifi yapmamız gerekirse “belirli bir amaca ulaşmak için bir araya gelmiş insanların, ansızın değişebilen iç ve dış faktörlere uygun olarak kolektif olarak hareket ettirilmesi” uygun olabilir. Buradaki iç ve dış faktörlerden kastımız; kullanılan teknoloji, çalışanlar, organizasyon yapısı, pazardaki rekabet, yasal regülasyonlar olabilir. Ancak dar anlamda, genelgeçer bir “yönetim” tanımı yapmak mümkün görünmüyor. Çünkü iç ve dış faktörler her organizasyon için farklılık gösteriyor. Bazı organizasyonlarda “ürün yönetimi” odaklı bir yönetim ve organizasyon sistematiği varken, bazı organizasyonlarda yönetim kurulu ve c-level ayrımına odaklanılan bir yönetim sistematiği mevcut gibi görünüyor.
Son bir örnekle zihinleri açalım. Üniter bir devlet; hiyerarşi ve idari vesayet ilişkisi ile yönetilir. Hiyerarşi; makamlar ve kişiler arası “astlık üstlük” ilişkisi ile kurulan bir denetim mekanizmasıdır. Plaza diliyle örneklendirmek gerekirse; bakan başbakana raporlar, genel müdür bakana raporlar, şube müdürü genel müdüre raporlar. İdari vesayet ise “kamu tüzel kişilikleri” arasındaki bir denetim mekanizmasıdır. Hiyerarşiden farklıdır, çünkü her bir kamu tüzel kişiliği özerktir. Kendi bütçesi ve yönetim mekanizması anayasa ile teminat altına alınmıştır. Örneğin; belediyeler, üniversiteler, RTÜK gibi kurumlar kamu tüzel kişilikleridir. Devletin hiyerarşi bağlamında bir parçası olan “İçişleri Bakanlığı” ile ayrı bir kamu tüzel kişiliği bulunan “İstanbul Büyükşehir Belediyesi” arasında bir idari vesayet ilişkisi vardır. Belediye başkanı; içişleri bakanına raporlamaz. İçişleri bakanlığının sadece kanunla belirlenen haller kapsamında belediyeyi denetleme yetkisi vardır. Ancak büyük resme baktığımızda “devlet yönetimi” tabirinin içine “kamu tüzel kişiliğinin yönetimi” dahil değildir diyemeyiz. Aynı şekilde kamu tüzel kişiliğinin kendi içinde yönetilmesine de “yönetim değil” diyemeyiz. Çünkü devlet, böyle bir yapıyı “yönetmek” olarak adlandırmayı uygun görmüştür. Herhangi bir organizasyon da genel manadaki yönetim tarifinin içindeki herhangi bir parçayı “yönetim” olarak adlandırabilir.
Özetle, son parlamenter sistem bükücünün dediği gibi, “Fazla kafa yorarsan sıyırırsın. Kullanacaksın, nimetlerinden yararlanıp işini göreceksin”. Sonraki yazımda; bir ürün organizasyonunda tam olarak neye “Ürün Yönetimi” dediğimize kafa yoracağım. Ürün yönetimi üzerine felsefe yapacağım.
— — — —
Bu yazı dizisinin ilkini burada, üçüncüsünü burada bulabilirsiniz.
— — — —
Siz de benzer meselelere kafa yoruyorsanız gelin tanışalım.
Linkedin
Üretim Bandı
www.ahmetsalihcan.com